14 Ocak 2016 Perşembe

ANKARA'DAN AYRILIYOR
Bediüzzaman Ankara'daki bu çalışmaları sırasında yeni rejimin önde gelen simalarının bambaşka bir yolda olduklarını ve siyasi faaliyetlerle onları yollarından çevirmenin mümkün olmadığını fark etmiş ve bu ortamdan ayrılarak Van'a gitmeye karar vermişti.
Milli Mücadele bitinceye kadar, herhangi bir mebusun İslam'a muhalif bir tutum takınması "vatan hainliği" olarak kabul ediliyordu. Ancak Batılılaşmayı savunan ve bunun ancak dini terk etmekle sağlanabileceğini iddia edenler, zaferle birlikte gerçek yüzlerini göstermeye başladılar.
Tehlikenin sadece cehaletten değil, ilim ve fen kanalıyla, cerbeze maskesi altında geldiğini teşhis eden Bediüzzaman, buna karşı mücadelenin de Kur'an'ın yüksek hakikatlerinin ilmi bir kisve ile ortaya konmasıyla mümkün olacağını düşünüyordu.
Hatta bu sırada, Yunanistan'a karşı kazandığımız zaferin gölgesinde tabiatçılık ve inkarcılık fikrinin de sinsi bir şekilde yayıldığını görmüş ve hemen "Zeylü'l-Hubab" ismi ile bir kitap kaleme almış ve yayınlamıştı. Daha sonraları Türkçe olarak kaleme alınacak olan ve tabiatçılık fikrinin belini kıran "Tabiat Risalesi"nin temelini oluşturan bu eser, Arapça olarak kaleme alınmıştı.[58]
Bediüzzaman'ın Van'a gitme kararının duyulması üzerine Mustafa Kemal ile odasında baş başa bir görüşme yaparlar. İki saat kadar süren bu görüşmede Mustafa Kemal, Bediüzzaman'ın Ankara'da kalması halinde kendisine önemli bazı tekliflerde bulunur. Milletvekilliği, üç yüz lira maaş, Şark Genelvaizliği ve bir köşk gibi cazip tekliflere muhatap olan Bediüzzaman, bu tekliflerini hiç birini kabul etmez.[59]
Bu önemli teklifleri kabul etmemesinin nedenlerinden bir tanesi, Bediüzzaman'ın iç dünyasında meydan gelen manevi değişimdi. Bu konuyla ilgi olarak;  "Gidişatları benim ihtiyarlık hissiyatıma uygun gelmedi." dedikten sonra,  onlara: "Yeni Said öteki dünyaya çalışmak istiyor, sizinle beraber çalışmaz, fakat size de ilişemez."[60]  cevabını verdiğini dile getirir. Ancak asıl nedenin, gidişatın hangi yönde olduğunu görmesi ve gelecekte ortaya çıkacak bazı tehlikelerin farkına varmasıydı. Nitekim geçen zaman ve gelişen hadiseler onu bu meselede haklı çıkaracak ve sonraları kaleme aldığı bir eserinde şunları söyleyecektir:
"Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım. Ve bu adamlarla başa çıkılmaz, mukabele edilemez diye, dünyayı ve siyaseti ve hayat-ı içtimaiyeyi terk edip, yalnız imanı kurtarmak yolunda vaktimi sarf ettim."[61]
Bedüzzaman Ankara'dan ayrılırken, bazı dostları ve milletvekilleri istasyona kadar kendisine eşlik ederler. O sıralarda istasyonun hemen yanında ikamet eden Mustafa Kemal Paşa'da gruba katılır ve hatta heykellerle ilgili Said Nursi'ye bir soru sorar. Bediüzzaman'ın cevabı ise;
"Müslümanların heykelleri, hastaneler, okullar, yetimleri koruyan yurtlar, mabetler, yollar ve köprülerdir,.." şeklinde olur.[62]
Bediüzzaman'ın Ankara'dan ayrılmasına bir anlam veremeyenler arasında, yeğeni Abdurrahman da vardı. Zira o kendisine teklif edilen meclis katipliğini kabul ederek Anakara'da kalmaya karar vermişti. Ancak daha sonraları Amcasının bu kararını çok acı tecrübelerle onaylayacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder