14 Ocak 2016 Perşembe

BEDİÜZZAMAN'IN ÜYE OLDUĞU CEMİYETLER
Bu cümleden olarak, 5 mart 1922 tarihinde Şeyhülislam Haydarizade İbrahim Efendi'nin de içinde bulunduğu bir grup tanınmış sima ile "Yeşilay Cemiyeti"ni kurdu. Bu cemiyetin asıl hedefi; giderek yaygınlaşan alkollü içkiler ve diğer zararlı maddelerle mücadele etmekti.[45]
Bediüzzaman'ın katıldığı bir diğer cemiyet ise 15 şubat 1919' da kurulan "Müderrisler Cemiyeti"dir. Dinin hakikatlerini ve Peygamber (asv)'in sünnetini öğretmeyi hedef kabul ederek yola çıkan bu cemiyet[46] 24 Kasım 1919'da "Teali İslam Cemiyeti"ne dönüştürüldü. Bunun üzerine Said Nursi diğer üyelerin aksine olarak, bu cemiyetle irtibatını hemen kesmiştir.[47]
Diğer yandan, 1919'da kurulan ve siyasi bir gayesi olmayan, sadece eğitim faaliyetleri ile ülkenin asayiş ve bütünlüğüne hizmet etmeyi amaçlayan "Kürt Neşr-i Maarif Cemiyeti"nin on beş kurucu üyesinden biri de Said Nursi olmuştur.[48]
Bu cemiyetin ismi içinde "Kürt" kelimesinin geçmesi, ırkçılık, ayrıcalık manasını akla getirebilir. Bu algının nedeni, içinde bulunduğumuz sosyal ve siyasal şartlardır. Yani günümüzde bu isim altında bir etnik çatışmanın olmasıdır. Cemiyetin kurulduğu tarihe gidecek olursak, bu ismin gayet normal karşılandığını göreceğiz. Tıpkı, İstanbul'da birçok ilimiz adına kurulan cemiyet, vakıf  ve dernekler gibi.
Bu cemiyetin ilk projesi ise, İstanbul'da başıboş bırakılan ve anarşiye karışan Kürt çocuklarını okutmak için bir ilkokul kurmak olmuştur.
Yeri gelmişken, Said Nursi'nin, "Kürt Teali Cemiyeti" ve "İngiliz Muhipler Cemiyeti" ile bir ilgisinin olup olmadığı konusuna da değinmek istiyoruz.
Öncelikle şunu ifade edelim ki; vatan ve milletin saadeti ve bekası için, Birinci Dünya Savaşı'na gönüllü alay komutanı olarak katılan, yüzlerce talebesini şehit veren, ardından Ruslara esir düşerek iki buçuk sene sıkıntılı esaret hayatı yaşayan, bir vesile ile esaretten kurtulup İstanbul'a gelir gelmez, kendisine verilen hizmetleri, "vatan ve millete  hizmettir" diyerek, reddetmeyen; şeyhülislamın, milli mücadele hareketi için, "Bu bir isyandır."şeklindeki fetvasına karşı, "Milli mücadele bir cihattır ve haklı bir mücadeledir." şeklinde aksi bir fetva ile cevap veren bir zatın, zararlı cemiyetlerle ne gibi bir ilgisi olabilir.  
"Kürt Teali Cemiyeti" özerk bir Kürdistan hedefliyordu. "İngiliz Muhipler Cemiyeti" ise, Ülkenin ayrılıkçı kodları ile oynayarak, bölüp parçalamanın ve neticede İngiliz hakimiyetini egemen kılmanın peşindeydi.
Kürt Teali Cemiyeti'nin kuruluş tarihi 6 kasım 1917'dir. Halbuki, Bediüzzaman Mart 1916 ile Haziran 1918 tarihleri arasında Rusya'da esirdir. Bu cemiyet ile Bediüzzaman'ı irtibatlandırmak ne tarihsel açıdan ve ne de Bediüzzaman'ın temel felsefesi açısından mümkün değildir.[49]
Ancak Bediüzzaman, İstanbul'a geldikten sonra, onun nüfuzundan faydalanmak gayesi ile söz konusu cemiyetin başkanı olan Seyyid Abdülkadir, kendisini ziyaret eder ve niyetini ortaya koyar. Bunun üzerine, Bediüzzaman'ın ona verdiği cevap yoruma meydan vermeyecek kadar açıktır:
 "Allah'ü zül Celal Hazretleri Kur'an-ı Kerim'de mealen; 'Öyle bir kavim göndereceğim ki, onlar Allah'ı sever Allah da onları sever.' diye buyurmuştur. Ben de bu beyanı ilahi karşısında düşünürken, bu kavmin; bin yıldan beri Alem-i İslam'ın bayraktarlığını yapan Türk milleti olduğunu anladım. Bu kahraman millete hizmet yerine, dört yüz milyon hakiki Müslüman kardeş yerine, birkaç akılsız kavmiyetçi kimsenin peşinde gitmem."[50]
Öte yandan, "İngiliz Muhipler Cemiyeti" ile de yakından uzaktan bir ilgisi bulunmayan Bediüzzaman'ı bu  cemiyetle irtibatlıymış gibi göstermek isteyenler, maalesef tarihi gerçekleri bilerek saptıran, art niyetli birkaç kişiden öteye geçmemiştir.
Saptırılan tarihi gerçek şudur: İngiliz Muhipler Cemiyeti'nin etkili üyelerinden ve ikinci başkanı Said Molla ileSaid Nursi'yi aynı kişiymiş gibi gösterme gayretidir. İtikatsız, mason ve vatan haini olan Mısırlı Said Mola ile Said Nursi'yi aynıymış gibi göstermek isteyen zihniyet, Şeyh Said ile Said Nursi'yi aynı şahıslarmış gibi gösteren zihniyetten başkası değildir. Tarihi gerçekleri saptıranlar, tarih önünde hesap vermekten kurtulamazlar ve kurtulamamışlardır. 
16 Mart 1920'de İstanbul'u işgal eden İngilizler, bir yandan da kendi politikalarını destekleyecek bir kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlardı. Nitekim fahri başkanlığını şeyhülislamlık yapmış olan Mustafa Sabri Efendi'nin, ikinci başkanlığını ise Mısırlı Said Molla'nın yaptığı "İngiliz Muhipler Cemiyeti"ni kurarak etkin olmaya başlamışlardı.
Bediüzzaman ise İngilizlerin halk üzerindeki etkisini kırmak, propagandalarını etkisiz hale getirmek ve gerçek maksatlarını ortaya koymak için "Hutuvat-ı Site" adlı eserini kaleme alarak hemen yayınladı.
Bediüzzaman'ın "Bir fırka asker kadar hizmet etti." dediği "Hutuvat-ı Site"nin yayınlanması, dikkatleri bir anda üzerine çekmiş ve İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı tarafından kendisi hakkında "ölü veya diri olarak yakalama" emri verilmiştir.[51]
Bu arada Anadolu'da da istiklal mücadelesi başlamıştı.Yine İngilizlerin baskısı ve propagandası sonucunda zamanın Şeyhülislam'ı; Kuvvayı Milliye hareketini bir isyan, kuvvayı milliyecileri de asi olarak gösteren bir fetva yayınladı.
Bu fetvaya mukabil, zaman kaybetmeden, karşı bir fetva yayınlayarak cevap veren Bediüzzaman, fetvasında, İstiklal mücadelesini cihat, mücadele edenleri de mücahit olarak tanımladı.[52]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder