14 Ocak 2016 Perşembe

DENİZLİ HAPİSHANESİ
Tarih 1943'leri gösterdiğinde, Bediüzzaman'ı rejimleri için tehlikeli görenlerin emir ve tahrikleri ile Ramazan ayının başında evi basıldı, inceden inceye evin her yeri arandıktan sonra, bir mücrim gibi alınıp karakola götürüldü. Bir aya yakın karakolda tutulan Bediüzzaman, Kadir Gecesi'ne isabet eden 27 Eylül 1943 de, buradan alınıp, üç yüz kilometre mesafedeki Anakara'ya, oradan da Isparta'ya götürüldü. Burada da bir ay nezarette tutulduktan sonra Denizli'ye götürülerek, civar illerden tutuklanarak getirilen talebelerinin olduğu Denizli Hapsine kondu. Yetmiş yaşındaki bir insan için bu yolculuklar bile tek başına çileydi, azaptı.
Bu yolculuklar sırasında siyasi tarihimize bir kara leke olarak geçecek acı bir hadise yaşanır. Ankara'ya getirilen Bediüzzaman'ı teamüllere aykırı olarak makamına getirten Vali Nevzat Tandoğan, başındaki sarığı zorla çıkartıp yerine, elindeki şapkayı koymak ister; ancak Bediüzzaman'ın sert direnişi ile karşılaşır.
Bediüzzaman, on yedi yıllık Anakara Valisi Tandoğan'ın bu çirkin fiili müdahalesine karşılık, eliyle boynunu göstererek yüksek bir ses tonuyla: "Nevzaaaat, bu sarık ancak bu başla çıkar." diyerek cevap verir ve odadan çıkar. Akşam üzeri istasyona götürülerek trenle Isparta'ya sevk edilir.[76]
Risale-i Nurlarla ilgili davaların Denizli'deki davayla birleştirilmesi kararının alınması üzerine Bediüzzaman ile birlikte Isparta, Kastamonu'daki Nur Talebeleri 25 Ekim 1943'te Denizli'ye sevk edildi. İşin aslı ise, mahkemenin Denizli'de olmasını, zamanın Adalet Bakanı istemişti.
Denizli Hapishanesi'nin şartları Eskişehir Hapishanesi'ni aratmıştı. Bediüzzaman'ın talebelerine gönderdiği bir mektupta kullandığı şu cümle her şey anlatmaktadır:
"Eskişehir'de bana bir ayda çektirdiklerini burada bir günde çektiriyorlar."[77]
Bediüzzaman, içine bir yatağın ancak sığabileceği kadar dar, rütûbetli, havasız ve ışıksız bir hücreye konmuştu. Talebeleri ise, idamlık mahkumlarla aynı koğuşa konarak onlar tarafından öldürülmeleri amaçlanmıştı. Ancak idamlıkların reisi olan Süleyman Hünkar başta olmak üzere, kısa sürede bütün mahpuslar birer birer ıslah olmuş ve adeta Nur talebelerine ve Bediüzzaman'a hizmetkar olmuşlardır. Hatta idam edilmek üzere sırası gelenler abdest alıp, iki rekat namaz kılarak sehpaya çıkmışlardır.
Dört kişinin katili olan Mehmet ismindeki bir şahıs, kısa surede Kur'an'ı okumayı öğrendi, son yirmi iki sureyi ezberledi ve mahpuslara imamlık yapmaya başladı.[78]
Hapishane bir ıslahhaneye dönmüştü. Bediüzzaman, mum ışığında eser telif etmeye devam ediyordu. Eline geçen kağıt parçalarına yazdıklarını kibrit kutularına koyuyor ve koridora atıyordu. Kibrit kutusunu alan mahpuslar, koşarak koğuştaki arkadaşlarına ulaştırıyor ve kısa sürede yazılarak çoğaltılıyordu.Yazılanlar, bir şekilde dışarıya ulaştırılıyor ve diğer şehirlerdeki Nur talebeleri de bunları alıp okuyor, çoğaltıyor ve dağıtıyorlardı. On bir meseleden oluşan Meyve Risalesi'nin dokuz meselesi ile On İkinci ve On Üçüncü Şualar burada yazıldı.
Bu arada Bediüzzaman ile birlikte şiddetli zehirlenen talebesi Hafız Ali hapishanede, diğer talebesi emekli Binbaşı Asım ise muhkeme esnasında hayatını kaybederek şehit olmuşlardır. Bediüzzaman ise bir kere daha ölümden dönmüştür.
Said Nursi ve talebelerine isnat edilen suçlar Eskişehir Mahkemesi'nde yöneltilen suçlamaların aynısıydı. Tarikat kurmak, siyasi bir cemiyet oluşturmak, inkılaplara muhalefet etmek, dini duyguları istismar etmek iddiasında olan Denizli Cumhuriyet Savcısı, Risale-i Nurları tetkik etmesi ve mahkemeye bir rapor sunması için bilirkişi heyeti görevlendirdi.
Savcının belirlediği iki lise öğretmeninden oluşan bu heyetin ilmi yeterliliği ve vukufiyeti ciddi olarak tartışılırken, birkaç gün içinde savcının istediği istikamette bir rapor hazırlayarak mahkemeye sundular ve dava ağır ceza mahkemesine intikal etti.
Utanç verici ve kasıtlı yanlışlarla dolu olan heyetin raporunu delillerle çürüten Bediüzzaman, bu duruma şiddetle itiraz etti ve ehil olan âlimlerden bir heyet tarafından incelenmesini istedi. Bediüzzaman'ın itirazını kabul eden mahkeme heyeti, davayı Ankara Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi ve Hakim Emin Büke'nin nezaretindeki üç âlimden oluşan bilirkişi heyeti bütün Risaleleri incelemeye başladı.
Uzun süren bu inceleme neticesinde hazırlanan raporda; Risalelerin yüzde doksanının iman hakikatlerinin ilmi izahı olduğu, ne ilim yolundan ne de din esaslarından hiç ayrılmadığı, Bediüzzaman'ın siyasi bir faaliyeti ve hedefi olmadığı, eserlerinin bir Kur'an tefsiri olduğu ifade ediliyordu.
Nihayetinde bu raporu da dikkate alan mahkeme heyeti, Bediüzzaman ve talebelerinin de müdafaalarını dinledikten sonra, 16 Haziran  1944'te oy birliği ile tüm mahkumların beraatına ve hemen salıverilmelerine hükmetti. Buna rağmen savcı, mahkumları beraat etmeyerek cezalandırılmaları için diretti ve davayı Ankara'daki temyiz mahkemesine gönderdi. Temyiz mahkemesi, 30 Aralık 1944'te bu başvuruyu reddederek Denizli Mahkemesi'nin beraat kararını onayladı.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder